top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıobsesifdaktilo

Bir Obsesifin Günlügü 27

Bany'nin suçsuz olduğu gün gibi ortadaydı, bütün gece onu burada tutmanın bir anlamı da gerekliliği de yok. İfadesini verdikten sonra imzalayıp ayrılmasında bir sakınca olmadığı için polis merkezinden ayrılmıştı. Simdi daha büyük sorunları vardı ve hepsi kafasının içindeydi, arkadaşlarının katil olma ihtimali var mıydı? Arthur öldü, Angela öldü, Iloida öldü... Hikaye gittikçe karmaşık bir hal almıştı, Tadues'un anlattıkları ise muammanın ortasında kocaman bir girdap bırakmıştı. Dalgalara kapılıp denizin ortasına doğru kontrolsüzce sürüklenen her şeyi yutmaya yemin etmiş bir girdap. Hayır arkadaşları katil olamazdı, bu ihtimali düşünmek bile saçma ve yersiz. Bu ekibi Mimi kendisi kurmuştu, etrafındaki herkesi koruyup kollamıştı. Grup olarak hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu ve emeklilik planlarını bize hep o aşılamıştı. Simdi neden birden bu insanları ve arkadaşlarını öldürme kararı almış olsun ki hem bunun ona ne gibi bir faydası olabilir? Cini ekibin incisidir, kimse ile problem yaşamaz hatta sesini bile yükseltmez. Şimdiye kadar kimseyi kıracak kötü bir söz söylediğini bile duymadım. Mimi veya Cini ikisi de birini öldürebilecek kimseler değil. Tadeus'a gelince, o zeki birine benziyor ya da polis teşkilatındaki adamlar yetenekleri kısıtlı, bilemiyorum ama Tadeus'un dava ile ilgileniyor olması sevindirici çünkü bunu çözebilecek birine benziyor.


Yolda bunları düşünürken bir yandan da bir mühendislik oyunu oynamaya karar verdi, doktorun ölümünden kimseye bahsetmeyecekti. Sonuçları alamadığını ve doktorla bu sefer kendi isteği ile birlikte olduğunu söyleyecekti. Verecekleri tepkileri bir süre gözlemlemeyi ve bir çıkarım yapmayı planlıyordu. Arkadaşlarının katil olmadığını umut ediyordu ve sadece umutla çıkılan yolda şimdiye kadar çok karlı bir yolculuk yaptığını söyleyemeyiz. Çünkü cesetler birikmişti hem de çok kısa zamanda birikmişti. Bu temizliğe doğru katkıyı vermek için Tadeus'a söz verdiği gibi hareket edecek bildiği veya bulduğu en küçük şeyden hemen ona haber edecekti. Bany ellerini kirletmekten imtina etmeden olayın çözümü için uğraşmaya yardımcı olacaktı böylece sıradaki ölüm bu ekipten olmayacaktı. Hatta sırada başka bir ölüm dahi olmayacaktı bu lanet ortadan kalkacak ve her şey eskisi gibi olacaktı. Bu akşam önemli olan başka bir şey daha vardı, Mimi ve Cini kızların evine gidecek ve onları da güvenli olan dağ evine yerleştirecekti. Bu ev Mimi'nin ailesi tarafından eskiden şarap üretmek ve saklamak üzere kullanılan tek oda ve salondan oluşan bir yerdi. Şimdi onları saklamak için elverişli bir yer haline gelmişti. Şehrin 60km dışında ormanın içinden geçtikten sonra etraf tepelerin en küçüğünde yer alıyordu. Orada olduklarını kimsenin bilmesine ve onları bulmasına imkan yoktu. Çünkü Bany bu kadar yakın olmasına rağmen Mimi'de böyle bir yerin anahtarı olduğunu bile bilmiyordu. Bany'i bekliyor olmalılar ama bu polis olayı yüzünden çok gecikti bir an önce bir taksi bulup daha fazla gecikmeden eve ulaşmam lazım diye düşündü. Belki de beklemekten sıkılıp, vazgeçmişlerdir ve onu almadan gitmişlerdir. Böylece doğrudan yeni kaldıkları yere gitmeleri gerekir ve bu saatte yolu bulabileceğinden emin değildi.


"İlk defa pizza sevmeyen bir kız görüyorum" Uzun uzun daldıktan sonra düşünce kırıntıları gibi konuşuyordu Albin. Ferfi'nin önündeki pizzadan bir dilim aldı ve "casino mutfağına yeni getirttiğim İtalyan şef Alvaro'nun pizzasından yemediğinize pişman olacaksınız" dedi. Celline çok aç olduğundan bir dilim pizza ve biraz kızarmış patates yemişti ancak Ferfi elini bile sürmemişti. Albin elinde pizza ile yatağın karşısında tekli koltukta oturmuş ve yine o düşünceli haline bürünmüştü, bir yandan ağzındaki pizzayı dişleri ile eziyor bir yandan da konuşuyordu "hanginiz şu homonun kızı" diye sordu. Uzun yıllar hormon hapları, vücudun belli yerlerine yerleştirilmiş silikonlar, törpülenmiş bir çene ve eski halinden çok uzak bir görüntüye sahip olan burun ile Mimi başka birine dönüşmüştü. "İkinizin de benzemediği ortada, ilk bakışta kimse anlayamaz ama çarpık bir ilişki kurma konusunda aynı genleri taşıdığınız lezbiyen oluşunuzdan belli" Bunları söylerken gözleri Ferfi'nin akıl almaz güzellikteki göğüslerindeydi "anlaşılan pek konuşkan değilsiniz, ya da evinize olanlar için üzgünsünüz ama şunu unutmayın sizin burada olmanızın sebebi ben değilim" Sübyancı bir pislik gibi davranmasaydı belki kızlar buna inanabilirdi hatta Albinin yeni büründüğü bu donuk ve dalgın hali anlayışla bile karşılayabilirlerdi. Okula yeni başlayan küçük öğrencilerini, sıcak ve cana yakın bir tavırla karşılamaya çalışan sınıf öğretmeni edasıyla konuşuyordu Albin.


Sözünü bitirdiğini fark eden Ferfi yerinde doğruldu. Bu küçük kızın bünyesinde bulundurduğu nefret ile en mutlu gününde olan insan bile hüzne boğulabilir. "Burnun" dedi Albin'e "kırıldığında, burun kemiğin beynine batabilirdi. Suratını kim dağıttıysa bunu bilmiyormuş. Eğer biliyor olsaydı ve bunu gerçekten senden nefret eden biri yapmış olsaydı çoktan ölmüş olurdun. Şuan başının ağrıması, durup durup dalman, dikkatinin dağınık olması, hepsi göz çukurlarının ortasındaki kırıktan, frontal lob denen beynin ön kısmındaki hasardan kaynaklı. Normalde o kırıktan içeri burun kemiği beynine batardı ve o saniye orada ölürdün. Yüzündeki morluğun ve şişliklerin dağılımına bakılırsa darbe sana sağdan, soldan ya da yukarıdan gelmemiş. Genelde kavga eden erkekler birbirlerinin burnunu yumrukları ile kırdığından bu durum vuran kisinin sağlak ya da solak olmasına bağlı olarak kırığın yönünü belirler. Daha kötüsü ise kafa darbesi ile oluşan kırıklardır, yüzün büyük bir kısmı isabet alır ve burun genelde septum denen iç duvarın kırılması ile sonuçlanır. Bunun için rakibinle yüz yüze dövüşmen gerekir ki şuan yüzündeki ifadeden de anladığım kadarıyla burnundaki kırık böyle meydana gelmedi. Etrafında bu kadar koruma olan birinin bu şekilde bir kavgaya girmeyeceği de düşünüldüğünde sen birisi ile bileğinin hakkı ile kavga edip dayak yiyecek kadar onurlu değilsin. Zaten sana yaklaşmalarına izin vermezler. Aklımdan ne geçiyor biliyor musun? Sikini yalamak için tanımadığın bir adamın önüne eğildiğin ve sikini bile senin ağzına layık görmeyen bir adamın suratını dümdüz ettiği. Giydiği kıyafetin dizinde kan lekesi olan, gri bir takım elbise ile ortalıkta dolaşan bir serseriyi arıyorsun."


Albin hiç olmadığı kadar sakindi, etkilenmişti bu kızdan hem de onu ilk görenlerin etkilendiği gibi göğüslerinden ya da güzelliğinden değil. Koltuktan kalkıp ayakta alkışlamaya basladı, "güzel" dedi, "güzel, etkileyici bir sunumdu baştan sona kusursuz. Biliyor musun etrafımdaki bu adamların hepsini kovup seni işe almalıyım. Bu salak sürüsünün kaslarının bir işe yaramadığını ve dizinde kan lekesi olan bir adamın buradan elini kollunu sallayarak gitmesini senin gibi zeki biri önleyebilirdi. Ayrıca eklemeden geçemiyorum, senden ilham alabileceğimi düşünüyorum, bana bunu yapanı bulduğumuzda belki bir öneri getirme fırsatı veririm. Yürüyüşü düzensiz gözüken Albin önce bir iki adım atıp sonra yolunu kaybetmiş gibi etrafına bakındı. Yolunu kaybetmiş bir turisti andırıyordu, etrafı izleyerek doğru yolu bulabileceğini düşünüyor olmalı ki nerede olduğundan haberi yokmuş gibi sağına soluna bakıyordu, bu halde Ferfi ve Celline'nin oturduğu yatağa kadar geldi. Alkışlaması bittiği için çıkan bu sesin ayırt edilmesi gerçekten kolaydı, Ferfi'nin suratına av köpeğinin vurulan av hayvanını sahibine getirmek için ileri atılması gibi bir tokat atmıştı. Ferfi yanağında önce yanma sonra da hücum eden kanın sıcaklığını hissetti. Sağ kulağı çınlıyordu ve böyle bir şeyi o da beklemiyordu.


"Şimdi bundan da bir çıkarım yap" dedi Albin ve odadan çıktı...

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Son kez Abstre

Benim de merhametine inanmayı seçtiğim çok karanlık birikti içimde. Sağa sola savrulmak yerine, bir düzene uyum sağlayıp yalnız kalmak gibi. O yüzden sen şimdi tüm bu olan biteni unut. Ben de ayak alt

bottom of page