top of page
Ara
  • Yazarın fotoÄŸrafıobsesifdaktilo

Abstre 3

Gökten tüm eller uzansın ve çiftçi tanrılar alçakgönüllü edalarla tarlalarımı, ekinlerimi sulasın. Yoksulluk gölgelerime münhasır benim, gün batarken biraz boyu uzun, güneş tam tepedeyken biraz daha ayaklarıma yakın. Paçalarıma yapışmak için doğru anı bekler. Akli dengesi yerinde dalgalar ve ağaçlar, tuhaflıklara mahal bırakmadan kahpe tutumlarını sevdirmek için sevişirler münasebetsizce, istifini bozmadan. Kanun, töre ya da bir savaşın cesur kahramanları, muzaffer askerler, sevgili yalakalarım! Tüm bu saydıklarıma itaat edebilecek herkes lütfen beni şimdi iyi dinleyin. Gece uykusundan uyanıp etrafı kolaçan eden bir yaban hayvanı gibi sadece amacınıza odaklanın. Dünya, sabah işe yetişmek için sonsuzluktan ilham alınarak bir saat gibi kuruldu ve resmi çekti çelişki. Meslektaştık ruhlarla, çok güldük, şamar yedik veletlerden. Yerden yere vurdu kelimelerimi kalemler ve hiç biri ah edip bir damla mürekkep akıtmadı. Paranoya, sana soruyorum kaç oya ihtiyacın var bu parodiyi yeniden eski günlerine kavuşturmak için? Bu kelimeleri oluşturan harfleri bir araya getirip, buradan kaçmak için gerekli olan alet çantasını icat etmeliyim. Beynimle tepkimeye girmeli kimyanın bütün formülleri. Ancak ve ancak böyle düşüncelerim bir yelkenliye rüzgar gücü sağlayabilir. Sihri kaybolmuş bir harf öbeği gibi yazılı olduğu kağıda can vermiyor düşüncelerim hatta yaprak bile kıpırdamıyor böyle günlerde.


Ellerim üşüyor, küçücükken de çok üşürdü. Mum ışığında uzanıyorum tahta rahlede ve kapının pervazına vuran gölgem duvara yaslanıyor pervasızca. Sakalım dahi hayattan bir şey koparmaya çalışırken benim var olmak için harcadığım çabam etik değil. Elbette kurşun geçirmez değilim ve sol gözüm seyirip duruyor. Tüm tanıdığım insanlar beni konuşsa paçoz kelimeleriyle yine de en güzeli çoban yıldızı. Hala bedelini ödeyebiliyorum göz kenarlarıma üşüşen kırışıklıkların. İki tek atıp cebime sigaramı koyabiliyorsam, duygu geçişlerimin iki paragraf arasında ki oltasına yem olur adını bile bilmediğim kadınlar. İstemsizce gözlerin yukarıya dönüp paragrafların arasında bir olta aradıysa bana bir özür borçlusun. Yerdeki ikiyüzlü çoban yıldızları, göklerden getirdikleri kader hakkında attıkları yalanlardan utansın. Ben sidik buharında bile ısınırım. Yeter ki üstümde gökyüzü böyle sessiz sedasız bir bunak gibi boşluğa baksın. Ne yaşanmışsa bu evde, kapının arkasında asılı duran ceket ve sokakta yatan kedi şahit tutulmuş. Benim son hatırladığım ise ne fark eder ay tutulmuş güneş tutulmuş gülen gözlerle bakan bir kadın susturulmuş.


Hiç bir şey üretmeden ve yapmacık nezaketlere hizmet etmeden, sadece tüketmek için yaratıldım. Bok sineğiyim, kuşkusu olmayan. Besin kaynağımın bir başka canlının bağırsaklarından dökülenlerden oluşması ayıplanmamalı. Ağızlarından çıkarttıkları ile kulaklarımıza tecavüz edenlerden ne farkı var besin zincirinin bu halkasında yer almanın? Tüketiyorum, yer yüzünü kaplayan pislikleri ama tüketemiyorum aynı zamanda beyninize hükmedenleri. Zincirinden boşandı ayrılıklar, elinde bir fincan çay ile balkonda güneşin keyfini çıkartıyor bu aralar, Her gün aynı yolu gidip gelmekle yerinde saymak arasında ne fark var? Düşünmeye sevk ettiğim için birbirine çarpmak zorunda kalan her bir sinapsdan özür dilerim. Elektrikli bir sandalyede oturan beyin için çok mu bu istediklerim? Gölgeler arasındaki gezintimin son günlerindeyim. Dişleri mavi, gözleri sapsarı ve teni simsiyah bir sineğim ben. Fütursuzca yumurtlayan milyonlarca pisliğin tek kopyası değilim. Gidebileceğim en uzak yere uçmak yerine tek yön bir bilet aldım. Belki dönmek için de otostop çekmeliyim. Artık önem teşkil etmeyen her şey için fikir danışabileceğim birine ihtiyacım var. Dünyaya hiç bir fayda sağlamamış, hiç bir başarıya bilinçli olarak imza atmamış ve yüksekten düştüğünde bile yerden sekmiş biri olmalı. Ayağa kalkmak için çaba harcamayan, ölümden bahsetmeyen biri. Tekelinde bulundurmadığı hiç bir şey için hak iddia etmeyen biri olmalı. Tarif ettiğim bu kisinin işgalini bilen biri anlatsın bana, yıldırım gökten düşmek yerine yerden fırlasaydı bir deli dana gibi kaç kisinin ayakları yağmur suyunun tadını bilebilirdi? İtiraf ediyorum ben bok sineği, ilk okulda laik öğretmenlerinizin tırnak, mendil ve kulak pisliği kontrolü yapan ama her türlü pisliğe taviz gösteren karakteri ile aynı kişi.

25 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Son kez Abstre

Benim de merhametine inanmayı seçtiğim çok karanlık birikti içimde. Sağa sola savrulmak yerine, bir düzene uyum sağlayıp yalnız kalmak gibi. O yüzden sen şimdi tüm bu olan biteni unut. Ben de ayak alt

bottom of page